Arşiv
"Bir Tutkudur Degirmenderem"
Reklam
Reklam

İbrahim Sarıer
23/02/2016

İbrahim Amca’yı evinde ziyaret ederek bir söyleşi gerçekleştirdik. Rahatsızlığından dolayı pek çıkamadığını da bu sayede öğrendik. İbrahim Amca’nın evinin bulunduğu konum çok güzel, dere kenarında ve dağ yolunda tam da doğanın kucağında yaşıyor.
Yerine göre çocukla çocuk olur, duracağı yeri bilir bir büyük olur. Herkesin anlaşabileceği, sevilen ve herkesin tanıması gereken bir büyüğümüzdür. Eskilerden anlat bize biraz İbrahim Amca, biz de yazalım diyerek başlıyoruz söyleşimize…
1936’da Değirmendere’ye geldim, 8 - 9 yaşlarındaydım. Değirmenci Kamil’in babası amcam olur, babaannem de burada onunla yaşıyordu. Amcam, Değirmendere’de değirmen çalıştırırdı ve çok sevilirdi. Cenazesinde cemaatin bir ucu camide diğer ucu mezarlıktaydı, öyle bir kalabalık olmuştu.
Günümüzde garip gelecek çok şeyler gördük geçirdik. 10-12 yaşlarında çocuklar ilk okul 2. sınıfa falan gidiyordu. 1942’de ekmek karneye bağlanmıştı. At kuyruğu kılı ile misina yaparak karagöz balığı tutulduğuna şahit olduğum zamanlardı. Çocukluğumda Kalkandere’ye gitmek için köyümüzden bir saat yayan gidilirdi. Cumartesi günleri öğlene kadar okul olurdu, sonrasında Kalkandere’ye teyzeme gitmek için yola düşerdik.
Ben 1943 yılının sonlarına doğru askere gittim. Askere gitmeden babam, memleketten bana söz kesti. Kayınpederim askerden sonra dese de babam, oğlan askere gitmeden gelini alırım demişti. 1942’de Alman-Rus Harbi yaşanıyordu. Alman ve Rus leşleri İstanbul boğazına kadar gelmişti. O kadar ki gemiler Karadeniz’e çıkamıyordu. Almanlar ağır yenilgi almış, arabaları falan soğukta donmuştu. Deniz yoluyla gidemeyince, iki arkadaş memlekete gitmek için trenle Erzincan oradan da at arabası ile Bayburt’a geçtik. Yolda soyguncular ve bir sürü sıkıntılar atlattık ve memlekete ulaştık. 1943 Yılının 12. ayında asker oldum, 1947’de terhis oldum.
Terhis olduktan sonra memlekete dönerek inşaatçılığa başladım. Ticaret odasına 300 lira sermaye ile kayıt olmuştum, hiç unutmam…Daha sonra Değirmendere’ye gelerek inşaatçılığa devam ettim.
Kışın çok kar yağar, buzlar sacaklardan sarkardı. Av olmazsa olmaz, çulluk da beklerdik balığa da çıkardık. Balığın bolluğu vardı, her cins balık körfezde boldu.
Bir hikaye ile devam ediyor İbrahim Amca,
Eski zamanlarda bir şehrin valisi kızını seven bir delikanlıyı asmak istiyor. Delikanlı fakir fakat halk tarafından çok seviliyor. Delikanlıyı asmak için bahaneler arayan valiye en sonunda birileri akıl veriyor. İki kağıt yazılsın, birinde “Af” diğerinde “İdam” olsun. Bu kutudan delikanlı çeksin. İdamı çekerse al sana bahane, as gitsin.
Vali de bu öneriyi benimsiyor. Fakat hileden de geri kalmıyor, gece kağıtların “Af” olanını alarak onu da “İdam” ile değiştiriyor. Delikanlı hangisini çekerse çeksin sonuç “İdam” olacak. Bu değişikliği gören kız delikanlıya haber veriyor. Benim söylediğimi kimseye söyleme diyerek bu işten vazgeçmesini istiyor. Delikanlı, “sen bana bırak merak etme” diyor.
Sabah meydanda halk toplanıyor, delikanlıyı da alıp getiriyorlar. Delikanlı kutudan bir kağıt alıp direk ağzına atıyor ve çiğneyip yutuyor. Kutudaki kağıdı açıp baktıklarında “İdam” yazısıyla karşılaşınca halk sevinçle “Af” yazısını çekti, yuttuğu demek ki “Af” yazısıydı diyerek alkışlıyorlar ve delikanlı kurtuluyor.
Kötülük yapan kaybetmeye mahkumdur…
Eski insanlar daha samimi daha iyiydi, para için insan değişilmezdi… Kötüler elbette vardı ama hep söylediğim bir şey vardır, para ile bir insan iyi olmaz.
İbrahim Amca, yazdan kalma bir gün de olsa üstüne pek de bir şey giymemişti. Bizimle balkonda otururken üşüyeceğini de düşünerek söyleşimizi kısa tuttuk.
Her daim neşeli ve sevilen büyüğümüze çok teşekkür ederek, ellerinden öpüyoruz. Allah sağlıklı uzun ömürler versin.







Tags: